16 Ekim 2013 Çarşamba

Hayaller Listesi

Bir önceki yazımda, önümüzdeki yaz için bir Batı Karadeniz turu yapmak istediğimden bahsetmiştim. Böylesi bir turu hayatımda ilk defa gerçekleştireceğimi düşünecek olursak, şimdiden çeşitli planlamalar yapmam ve bisikletle ilgili çeşitli bilgiler edinmem gayet doğal gözükecektir. Araştırdıkça, öğrendikçe, planladıkça yolun daha ne kadar az bir kısmını katettiğimi görüyor ve her saniye bundan dolayı hayrete düşüyorum. Evet; özellikle bu kurban bayramı vesilesiyle bayağı bir boş vaktim oldu ve ben de bu vakitte en azından patlayan bisiklet lastiği nasıl yamalanır, bisikletin parçaları nelerdir, söz konusu parçalar nasıl değiştirilirler tarzından bilgiler edindim, vakit kaybetmeden. Ayrıca tura çıkarken yanıma almam şart olan çeşitli malzemeler hakkında da genel bir fikre sahip oldum. Fakat, bu dokuz günlük kurban bayramı süresince rota hakkında çok az araştırma yaptığımı itiraf etmek zorundayım. Çeşitli forumlar aracılığıyla ve buralarda sahipleri dünya turu yapmış olan bir bisiklet dükkanından öğrendiğim kadarıyla Yenice Ormanları, Trabzon, Of, Sümela Manastırı, Ayder Yaylası, Gürcistan(Batum) gibi yerleri rotama dahil etmeye karar verdim. Ah, evet, kısa zamanda Karadeniz'le ilgili bir araştırma yapmalı! Bu arada "Bu adam Batı Karadeniz Turu diyor ama rotasına Trabzon, Batum falan katmış"diyenlere: Planlarımda ufak bir kaç değişiklik oldu; bütün Karadeniz'i kapsayan ve oradan da Batum'a geçen bir tur, planımın son hali. Batum'a zaten kimlikle beraber cüzi bir miktar ödenerek girilebiliyormuş. Dönüş yolu içinde, Batum'dan otobüse binip Karadeniz'de inmeyi ve oradan da İstanbul'a kadar tekrar pedallamayı düşündüm. Bakalım; planlarımın ne kadarı gerçekleşecek, ne kadarı ertelenecek, ne kadarı değişecek... Bunu ancak zaman gösterebilir. 

Hemen aşağıda, tur için kabataslak olarak çıkardığım ihtiyaç listem bulunuyor. Ben buna "Hayaller Listesi" demeyi tercih ediyorum. Gayet tabii bu listeye "Paradoks Listesi" de diyebilirdim. "Neden?" diyecek olursanız; listedeki her bir maddenin üstünü çizdiğimde hem hayallerime yaklaşmanın verdiği çocuksu heyecanı, hem de olayın gerçekliğinin soğuk nefesini üzerimde hissediyorum da ondan. Tabii ki böyle bir liste çıkarmak için çok erken ve bu liste dediğim gibi bir kabataslak liste. Bu sebeple listeye şu an eklememiş olup da sonradan ekleyeceğim pek çok şey olabilir. Üstü çizilenler halihazırda edinmiş olduklarımdır.


  1. Çadır (Vaude Campo Compact 3 Season 3P) 
  2. Mat (Easy Camp Siesta 1.5 cm) 
  3. Uyku Tulumu (Ferrino Lightech 950)
  4. Bisiklet (TREK FX 7.4 2014)
  5. Bisiklet Bagajı
  6. Heybe Çanta (Taiwan 3H 55 LT. Su Geçirmez)
  7. Kamp Lambası
  8. Harita
  9. Pusula
  10. Yama Paketi
  11. Bisiklet Ön Çantalar
  12. Yolluk Pompa
  13. Kamp Tencere, Ocak vb. 
  14. Bisiklet Lambası 


Bunlar alacak olduklarım ve aldıklarım; bir de aşağıda yanımda götüreceklerim var.


  1. Kitaplar (H.D. Thoreau- Walden, Yabana Doğru, Meteliksiz- Mark Boyle, Savaş Ve Barış- Tolstoy)
  2. Elbiseler
  3. Mayo


Dediğim gibi bu listenin kabataslak hali. Sonradan liseye pek çok madde eklemesi yapabilirim. 

9 Ekim 2013 Çarşamba

Korkulardan Arınma

Bu yaz, reşit olmamı kutlamak adına bir Batı Karadeniz turu yapmayı düşündüm. Hemen gereken malzemelerin listesini hazırladım, hazırlıklar yapmaya başladım tabii. Zaten yaklaşık üç yıldır bu yazı planlıyordum; neler yapılabilir, nerelere gidilebilir, diye. Tabii ki aklımda bir kaç fikir vardı neler yapacağımla ilgili. Öncelikle bir tur yapacağım kesindi. Bu turu bağımsız bir şekilde gerçekleştirecek, yanıma gereken malzemeleri kendim alacak ve önüme çıkan her türlü engele karşı kendim savaşacaktım. Bir nevi "reşit olma ritüeli" olarak düşünmüştüm bu turu sizin anlayacağınız. İnsanın her ne kadar -özellikle bu yaşlarda- üç yıl içerisinde fikirleri değişse, çıkmazlara girdiği anlar olsa, moralinin dibe vurduğu zamanlar yaşansa da bu hayal bende hep baki kaldı. Geçenlerde dünya turuna çıkmış bisikletli turcuları araştırırken, aralarından bir çoğunun özellikle trafik kazaları sonucu hayatlarını kaybettiğini duyduğumda ne yalan söyleyeyim biraz korkmadım ve sarsılmadım değil. Bunda turu gerçekleştirme zamanımın gittikçe yaklaşması ve benim gözümde olayın gerçekliğinin daha da açıklık kazanmasının payı da büyüktü tabii. Fakat o sırada, tamda sizlere geçen yazımda bahsettiğim söz yankılandı kulağımda: "Just Do It" Tam bu sesin yankılandığı anda içimde çok taze bir gücün hareket ettiğini hissettim. Korkularımla savaşıp, onları benliğimden defeden ve bana Neyzen Tevfik'ten çok güzel bir sözü hatırlatan bir güçtü bu: "Hayat üç buçukla dört arasındadır... Ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın"





Gaza gelmeye ihtiyacı olan veya tıpkı benim gibi çeşitli korkulara kapılıp yine tıpkı benim gibi bu korkularından arınmak isteyen arkadaşlar varsa yukarıdaki "European Outdoor Film Tour" a ait tanıtım videosunu izleyebilirler. Yine yukarıdaki videodan bir arkadaşın sözü çok hoşuma gitti-hani dağınık saçlı, hobbit evine benzeyen karlar arasında bir evden çıkan arkadaşın sözü: "How did I get here? Oh man, you won't even believe me!" 


7 Ekim 2013 Pazartesi

"Just Do It!" veya "Şimdi Değilse Ne Zaman?"

Etrafımızda her zaman mevcut durumlarından yakınan, yitip gitmiş hayallerinin ardından bir kaç damla yaş döken insanları görür, hallerine üzülürüz. Konu bana gelince; duygum üzüntüden çok acıma şeklinde ortaya çıkıyor. "Sebebi ne?" diye sorarsanız şayet, şöyle açıklayayım: O bir kaç damla gözyaşının arasında dökülen hayaller; aslında aynı zamanda acımadan kayıp giden fırsatların, farklı yaşam seçeneklerinin, kısacası "farklı hayatların" mezarlarına dökülen, bir teselliden, bir sudan ibaret. Bundan sonra neyi denerlerse denesinler, fayda etmeyecek; lakin hayaller mezarlığı sulanmış ve üstünde ki otlar o denli uzamış ki, kişi kendine dahi yabancılaşmış. Kendi hayallerinin farkındalığından uzaklaşmış ve kendine yabancı biri haline gelmiş. Hayatın asıl gerçeğinin kendine ulaşmak -ulaşmak olmasa bile aramak-, sonu kendine açılan patikalarda koşmak olduğunu anlayamamış. Böyle insanlarla karşılaşabilmek için illa merkezlerin arka sokaklarında dolanmaya gerek olduğunu düşünmeyin; sokakta yürürken yanınızdan geçen insanlara bakmanız ve yüzlerinde ki umutsuzluğu, mutsuzluğu gözlemlemeniz kafi. Böylelerine içimden sadece tek bir şey demek geliyor, o da: Başınız sağ olsun! Ne de olsa, kendinizi erkenden toprağa verdiniz. Bir insanın kendisine karşı yapabileceği en büyük kötülük de bu bence; kendini erkenden toprağa vermesi.

Şunu da tabii ki göz önünde tutmak gerekir ki, herkesin hayalleri aynı değildir. Kimisi benim gibi bisiklet turları yapmak, dünyayı dolaşmak ister; kimisiyse güzel bir aile kurup çoluk çocuk sahibi olmayı düşler. Kimisinin hayallerinde asker olup vatanı uğruna savaşmak vardır; kimisininse hayalinde sanatçılığın yaratıcı nefesini üzerinde hissetmek yatar. Herkes farklı şeyler isteyebilir ve bütün bu farklı isteklere karşı hoşgörülü yaklaşmak gerekir. Ne de olsa dünyamızı güzelleştiren şey bunlar; renkler, farklılıklar, düşünceler, hayaller. Benim gibi birisi belki başka bir kişinin neden bir aile babası olmak istediğini anlayamayabilir;  fakat böyle bir durumda şunu hatırlamalıyım ki, o insanda benim neden böylesi bir avarelik içinde gezdiğime şaşkınlıkla bakıyor olabilir ve büyük bir olasılıkla bakıyordur da. Bu gibi durumlarda her zaman için aramızdaki ortak paydayı hatırlamak gerekir: İkimizde hayallerimiz doğrultusunda, isteklerimizin ışığında yaşıyoruz ve ikimizde mutluyuz. Sen nasıl yaşamak istiyorsan öyle yaşa ve ben de nasıl yaşamak istiyorsam öyle yaşayayım ve kimse birbirini rahatsız etmesin. Herkes kendi hayallerinde, kendi dünyalarında güzel ne de olsa; fakat sadece ama sadece herkes "kendi" dünyalarında güzel. Başkalarınınkinde değil, başkalarınınkinde sadece çirkin bir yardımcı oyuncu görevi görürüz hepimiz; oysa herkesin hayalinde başrolü kapmak yatar.

Kendi hayalinizin ne olduğunu, neler yapmak istediğinizi belirlediğinizdeyse, sakın şunu aklınızdan geçirmeyin: "Evet, bütün bunları düşlüyorum; iyi, güzel. Fakat bunları yapmak için ne durumum var ne de zamanım.Biraz gerçekçi olmalı ve hayallerimden kendimi arındırmalıyım." Hayır, bunu bir an için bile aklınızdan geçirmeyin; bu sizin ruhunuzu satmanız, kendiniz olamamanız anlamına gelir ki etraf zaten onlardan kaynıyor. Bu kadar gerçekçi insanın arasında bir de sizin gerçekçi olmanıza gerçekten hiç ama hiç ihtiyaç yok. Siz kendi hayalleriniz doğrultusunda ilerlemeli, belki en iyi şekilde gerçekleştirmemeli fakat en azından çabalamalısınız. Mesela ben hayalimde ki bisiklet turuna çıkmadan evvel alabileceğim en iyi bisikleti, en iyi çadırı, en iyi matı, en iyi bagajı, en iyi giysileri almayı beklersem, bu, bütün hayatım boyunca bekleyeceğim anlamına gelir. Her şeyin en iyisine sahip olmak zorunda değilim ve zaten olayın bütün heyecanı, macerası, tutkusu ve zevki de bu noktada yatıyor: Ben her şeyin ne en iyisi olmak zorundayım ne de en iyisine sahip olmak. Yapmak zorunda olduğum tek şey var, o da kendim olmak. Bunu kendinize diyebildiğiniz an; artık siz de toplumun hayali zincirlerinden kurtulmuşsunuz ve özgürlüğünüzü kendi ellerinizle, kendi kanınız ve kendi emeğinizle kazanmışsınız demektir. 

H.D Thoreau'nun da dediği gibi: 

"Hiçbir insan, yoldan çıkma pahasına aklına tabi olmadı. Sonuç, belki fiziksel bir zayıflık olabilir, ama daha yüksek prensiplere uyan bir yaşamdan kimse pişmanlık duyduğunu söyleyemez. Eğer gündüzü ve geceyi neşeyle selamlıyorsan, hayat çiçekler ve hoş kokulu bitkiler gibi güzel kokular saçıyorsa, daha esnek, yıldızlı ve ölümsüzse -işte o zaman başardın demektir. Doğa, bütünüyle sana yapılmış bir kutlamadır, anbean kendini kutsamış olursun. En büyük kazançlar ve değerler en az takdir edilenlerdir. Varlıklarından kolaylıkla şüphe edebiliriz. Çabucak unutulurlar. En yüksek gerçek onlardır."

Tutunacak bir hayaliniz olması kadar şanslı bir konumda olduğunuzdaysa, kendi kendinize sadece şu sihirli cümleyi söyleyiverin: "Just Do It!" O zaman hayalinizle beraber yaşamanın, onu geciktirmemenin ve hayalinizle soluk almanın ne denli muhteşem bir şey olduğunu anlayacaksınız. Yaşadığınız her an Engin Günaydın'ın da Türkiye hakkında ki şu tespitine bir başkaldırı niteliğinde olsun: "Kendin olamamak Türkiye sisteminin temelidir." Bunun yanlış olduğunu gösterecek olanlar sizlersiniz, bizleriz, benim ve sensin! Umarım içimize her nefes çekişimizde, aklımızda "Just Do It" cümlesi yankılanır ve biz hayallerimizin boyadığı bir dünyada emin adımlarla yol alıyor oluruz. 


6 Ekim 2013 Pazar

Başlangıç

İnternet üzerinde böyle bir sayfa açmak, aslına bakılacak olursa uzun süredir istemekte olduğum bir şeydi. Bu sayfayı açmadan evvel yaklaşık üç sene boyunca yabancı turcuların, bisikletçilerin sayfalarını inceledim; onların bilgilerini, turlarda karşılaşılabilecek sorunlarla ilgili çözümlerini, maceralarını, turculuğun zorluklarıyla ilgili paylaştıklarını okudum. Bütün bunları okurken, özümserken yerli bisikletçileri, turcuları da ihmal etmedim tabii. Onların da cesaretlerinden, “bizdenlik” lerinden, bilgeliklerinden,  yerel rota bilgilerinden yararlandım. Rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki: Şu an ne haline geldiysem, hepsi bu okuduğum yabancıların ve yerellerin, yani bizlerin sayesindedir. Böylesi bir sayfa açma fikri de, Andrew ve Friedel’ın sayfalarını okurken düştü aklıma. Kendi kendime, bizim de neden böyle bir sitemiz olmasın ki, dediğimi hatırlıyorum. Siteleri o kadar düzenliydi ve o kadar kişinin ihtiyaçlarına hitap ediyor, aynı zamanda bisiklet turculuğunun gerçekleriyle ilgili o denli isabetli konulara değiniyordu ki, kelimenin tam anlamıyla şaşkınlığa uğramıştım. Hem dünya üzerinde tanınmış birçok turcuyla ilgili röportajlara yer veriyor, hem de kendi turlarında öğrendikleri çeşitli bilgeliklerden okurlarına pay çıkarıyorlardı. Onların sayfalarını keşfetmem, benim bu yazının ilk satırlarını yazmamın nedeni oldu. Bu nedene; Türkiye içinde de bisiklet turculuğunun rahatlıkla yapılabileceğini, bize gerekenin sadece biraz cesaret ve heves olduğunu göstermek gibi bir misyonu yüklenmek ve bizim de bisiklet turculuğu hakkında etraflıca bilgi veren, tecrübeli, daha öncesinde birçok uluslararası turlar düzenlemiş öncelikli yerel turcularla röportajlara yer veren ve yeni tura çıkmak isteyen fakat gereken cesareti bulamayan ve gereken bilgiye ulaşamayan arkadaşlara ihtiyaç duyduklarını vermeyi hedefleyen bir bilgi ağı oluşturmak gibi şeyler de eklenince, bu sayfa zamanla şimdiki haline bürünmeye başladı.


Bir tür karşı çıkış olarak da tasarlandı bu sayfa, pek tabii. “Ne gibi?” dediğinizi duyar gibiyim. Zamanın tıpkı kum saatinden usulca dökülen kumlar gibi akmasıyla; insanların büründükleri tahammülsüz hale karşı bir karşı çıkıştı belki de, bu. Belki de her bir gün diğer bir güne dönüşürken toplumun, paranın, kariyerin, sorumlulukların, sistemin yüceltilip; bireyin, düşüncenin, hayallerin, özgürlüğün, karakterin aşağılanmasına, daha kaba bir deyişle yerin dibine sokulmasına karşı bir çıkıştı. Bir bakıma bir tür kişinin kendi içine yaptığı yolculuğu, daha doğru bir tanımlamayla, benim kendi içime yaptığım yolculuğu anlatmak, dile getirmek üzere de tasarlandı bu sayfa. Kendi gerçeğimi arayışımı, birey olarak kendimi buluşumu, kendi kimliğime kavuşuşumu –kavuşuşumdan ziyade arayışımı- ve bunların her birini insanların uzun zamandır kendi kurdukları bir sistem içinde battıklarını unuttukları yerin dışında yapmak istememin bir sonucuydu, bu sayfa. Bunun da aracı bisiklet oldu; herkesin de –bisiklet olmasa dahi- kendi arayışında yardımcı olacak birileri, bir şeyler bulması dileğiyle. Yazıyı meşhur dağcı John Menlove Edwards'dan bir sözle bitireyim:

"Hayat dolu bir beden ve fakat güçlü arzulara sahip, gergin bir zihinle geliştim. Hep daha fazlasını istiyordu benden; daha gerçek, ele avuca gelir bir şeyler istiyordu. Sanki ondan uzakmış gibi gerçeklik arayışındaydı...

Ama ne yaptığımı bakar bakmaz görebilirsiniz. Ben tırmanırım."