7 Ekim 2013 Pazartesi

"Just Do It!" veya "Şimdi Değilse Ne Zaman?"

Etrafımızda her zaman mevcut durumlarından yakınan, yitip gitmiş hayallerinin ardından bir kaç damla yaş döken insanları görür, hallerine üzülürüz. Konu bana gelince; duygum üzüntüden çok acıma şeklinde ortaya çıkıyor. "Sebebi ne?" diye sorarsanız şayet, şöyle açıklayayım: O bir kaç damla gözyaşının arasında dökülen hayaller; aslında aynı zamanda acımadan kayıp giden fırsatların, farklı yaşam seçeneklerinin, kısacası "farklı hayatların" mezarlarına dökülen, bir teselliden, bir sudan ibaret. Bundan sonra neyi denerlerse denesinler, fayda etmeyecek; lakin hayaller mezarlığı sulanmış ve üstünde ki otlar o denli uzamış ki, kişi kendine dahi yabancılaşmış. Kendi hayallerinin farkındalığından uzaklaşmış ve kendine yabancı biri haline gelmiş. Hayatın asıl gerçeğinin kendine ulaşmak -ulaşmak olmasa bile aramak-, sonu kendine açılan patikalarda koşmak olduğunu anlayamamış. Böyle insanlarla karşılaşabilmek için illa merkezlerin arka sokaklarında dolanmaya gerek olduğunu düşünmeyin; sokakta yürürken yanınızdan geçen insanlara bakmanız ve yüzlerinde ki umutsuzluğu, mutsuzluğu gözlemlemeniz kafi. Böylelerine içimden sadece tek bir şey demek geliyor, o da: Başınız sağ olsun! Ne de olsa, kendinizi erkenden toprağa verdiniz. Bir insanın kendisine karşı yapabileceği en büyük kötülük de bu bence; kendini erkenden toprağa vermesi.

Şunu da tabii ki göz önünde tutmak gerekir ki, herkesin hayalleri aynı değildir. Kimisi benim gibi bisiklet turları yapmak, dünyayı dolaşmak ister; kimisiyse güzel bir aile kurup çoluk çocuk sahibi olmayı düşler. Kimisinin hayallerinde asker olup vatanı uğruna savaşmak vardır; kimisininse hayalinde sanatçılığın yaratıcı nefesini üzerinde hissetmek yatar. Herkes farklı şeyler isteyebilir ve bütün bu farklı isteklere karşı hoşgörülü yaklaşmak gerekir. Ne de olsa dünyamızı güzelleştiren şey bunlar; renkler, farklılıklar, düşünceler, hayaller. Benim gibi birisi belki başka bir kişinin neden bir aile babası olmak istediğini anlayamayabilir;  fakat böyle bir durumda şunu hatırlamalıyım ki, o insanda benim neden böylesi bir avarelik içinde gezdiğime şaşkınlıkla bakıyor olabilir ve büyük bir olasılıkla bakıyordur da. Bu gibi durumlarda her zaman için aramızdaki ortak paydayı hatırlamak gerekir: İkimizde hayallerimiz doğrultusunda, isteklerimizin ışığında yaşıyoruz ve ikimizde mutluyuz. Sen nasıl yaşamak istiyorsan öyle yaşa ve ben de nasıl yaşamak istiyorsam öyle yaşayayım ve kimse birbirini rahatsız etmesin. Herkes kendi hayallerinde, kendi dünyalarında güzel ne de olsa; fakat sadece ama sadece herkes "kendi" dünyalarında güzel. Başkalarınınkinde değil, başkalarınınkinde sadece çirkin bir yardımcı oyuncu görevi görürüz hepimiz; oysa herkesin hayalinde başrolü kapmak yatar.

Kendi hayalinizin ne olduğunu, neler yapmak istediğinizi belirlediğinizdeyse, sakın şunu aklınızdan geçirmeyin: "Evet, bütün bunları düşlüyorum; iyi, güzel. Fakat bunları yapmak için ne durumum var ne de zamanım.Biraz gerçekçi olmalı ve hayallerimden kendimi arındırmalıyım." Hayır, bunu bir an için bile aklınızdan geçirmeyin; bu sizin ruhunuzu satmanız, kendiniz olamamanız anlamına gelir ki etraf zaten onlardan kaynıyor. Bu kadar gerçekçi insanın arasında bir de sizin gerçekçi olmanıza gerçekten hiç ama hiç ihtiyaç yok. Siz kendi hayalleriniz doğrultusunda ilerlemeli, belki en iyi şekilde gerçekleştirmemeli fakat en azından çabalamalısınız. Mesela ben hayalimde ki bisiklet turuna çıkmadan evvel alabileceğim en iyi bisikleti, en iyi çadırı, en iyi matı, en iyi bagajı, en iyi giysileri almayı beklersem, bu, bütün hayatım boyunca bekleyeceğim anlamına gelir. Her şeyin en iyisine sahip olmak zorunda değilim ve zaten olayın bütün heyecanı, macerası, tutkusu ve zevki de bu noktada yatıyor: Ben her şeyin ne en iyisi olmak zorundayım ne de en iyisine sahip olmak. Yapmak zorunda olduğum tek şey var, o da kendim olmak. Bunu kendinize diyebildiğiniz an; artık siz de toplumun hayali zincirlerinden kurtulmuşsunuz ve özgürlüğünüzü kendi ellerinizle, kendi kanınız ve kendi emeğinizle kazanmışsınız demektir. 

H.D Thoreau'nun da dediği gibi: 

"Hiçbir insan, yoldan çıkma pahasına aklına tabi olmadı. Sonuç, belki fiziksel bir zayıflık olabilir, ama daha yüksek prensiplere uyan bir yaşamdan kimse pişmanlık duyduğunu söyleyemez. Eğer gündüzü ve geceyi neşeyle selamlıyorsan, hayat çiçekler ve hoş kokulu bitkiler gibi güzel kokular saçıyorsa, daha esnek, yıldızlı ve ölümsüzse -işte o zaman başardın demektir. Doğa, bütünüyle sana yapılmış bir kutlamadır, anbean kendini kutsamış olursun. En büyük kazançlar ve değerler en az takdir edilenlerdir. Varlıklarından kolaylıkla şüphe edebiliriz. Çabucak unutulurlar. En yüksek gerçek onlardır."

Tutunacak bir hayaliniz olması kadar şanslı bir konumda olduğunuzdaysa, kendi kendinize sadece şu sihirli cümleyi söyleyiverin: "Just Do It!" O zaman hayalinizle beraber yaşamanın, onu geciktirmemenin ve hayalinizle soluk almanın ne denli muhteşem bir şey olduğunu anlayacaksınız. Yaşadığınız her an Engin Günaydın'ın da Türkiye hakkında ki şu tespitine bir başkaldırı niteliğinde olsun: "Kendin olamamak Türkiye sisteminin temelidir." Bunun yanlış olduğunu gösterecek olanlar sizlersiniz, bizleriz, benim ve sensin! Umarım içimize her nefes çekişimizde, aklımızda "Just Do It" cümlesi yankılanır ve biz hayallerimizin boyadığı bir dünyada emin adımlarla yol alıyor oluruz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder